POSTPARTUM (DOĞUM SONRASI) DEPRESYON VE TEDAVİSİ

Kadının hayatında üç önemli dönem vardır. Bir nevi kriz ve değişim dönemleridir. Birincisi ilk adet görme dönemidir ki “kız” olabilmenin ağırlığını ilk yaşadığı andır. Yaşadığı durumu sağlık bir şekilde atlatabilmesi için büyüklerinin konu hakkında bilgilendirmiş olması önemlidir. Aksi durumda bir travmaya dönüşebilmektedir. İkinci kriz ve değişim dönemi evlilik dönemidir. Çünkü artık toplumun beklentilerinin olduğu yetişkin kadındır. Her ne kadar evlilikler eğlenceli düğünlerle kutlansa da bir çok kadın için travmatik bir dönem olabilmektedir. Üçüncüsü ise anne olduğu zamandır. Yine evlenirken yaşanan mutlulukların yaşanması beklenmektedir. Ancak her sebeple olursa olsun bazı durumlarda kadınlar, doğum sonrasında mutluluk değil, aksine ciddi bir mutsuzluk, huzursuzluk yaşamaktadır. Bu durum ilk doğumda daha çok görülmekle birlikte sonraki doğumlarda da yaşanabilmektedir. İşte bu durumda yaşanan psikolojik duruma pospartum depresyon denmektedir.

Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından geliştirilen DSM-V (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 5.Edition) kriterlerine göre, postpartum depresyonun doğumu takiben 4. hafta içerisinde görüldüğü kabul edilmektedir. Postpartum depresyon bazen 6 ay hatta bir veya iki yıla dek uzayan dönemlerde ortaya çıkma riski olan ciddi bir depresyondur.

Pospartum depresyonun nedenleri bir çok ruhsal rahatsızlığın olduğu gibi tam olarak bilinmemektedir. Ancak biyolojik etmenler ile çevresel etmenlerinin bir etkileşimi olduğu düşünülmektedir. Çevresel etmenler içerisine kişinin şuanda yaşadığı durum olabileceği gibi önceki yaşantılarda olabilmektedir.

Postpartum depresyon için pek çok risk faktörü tanımlanmıştır. Geçirilmiş depresyon öyküsü, zayıf sosyal destek, birden fazla çocuğa sahip olma, sigara kullanımı, düşük gelir, düşük eğitim seviyesi, ekonomik sıkıntılar, evlilik durumu, doğum şekli, yenidoğanın sağlığı ile ilgili sorunlar ve emzirme gibi etiyolojik faktörler belirtilmiştir.

Fiziksel ve Biyolojik Etmenler:

Güncel ve 42 ülkeden 203 çalışmanın değerlendirildiği bir derlemede, fiziksel sağlıkta bozukluk, olumsuz beden algısı, beden kütle indeksinin 20kg/m²’nin altında olması, hastalık öyküsü ve premenstrüel semptom öyküsü olması postpartum depresyon için risk olarak belirtilmiştir.

Psikolojik etmenler

Hamilelik dönemi depresyon ve anksiyete, psikiyatrik hastalık geçmişi, zayıf aile ilişkisi, hayatında stresli olaylar, çocuk bakım stresi, gebeliğe karşı olumsuz tutum, kötü yaşam kalitesi, işe erken geri dönüş olması postpartum depresyon için psikolojik risk faktörleridir.

Sosyo-ekonomik etmenler

Sosyoekonomik durumda hafif düzeyde postpartum depresyona etki etmektedir. Postpartum depresyon risk etmenlerinde sosyal destek azlığının ve aile içi ilişkilerin kötü olmasının orta düzeyde postpartum depresyon risk etmeni olarak görülmektedir. Ayrıca göç durumu, aile içi şiddet, eşin işsiz veya eğitimsiz olması ile postpartum depresyon’nu tetikleyebildiği görülmüştür.

Hamilelik ve doğum sonrası dönem birçok insan için özel bir dönem olarak kabul edilmekle birlikte, yeni doğan bebeğini kucağına alma beklentisi içinde olan kadın için aynı zamanda ruhsal bozuklukların gelişimi açısından tehlikeli ve riskli bir dönem olabilmektedir. Bu dönemde ortaya çıkan ruhsal rahatsızlık anne ile birlikte bebeği de etkilediği için daha bir önem arz etmektedir. Postpartum depresyon dünyanın pek çok ülkesinde önemli bir sağlık sorunu olarak görülmekte ve ele alınmaktadır.

Doğum sonrası ortaya çıkan psikolojik rahatsızlık durumunu postpartum hüzün, Postpartum depresyon ve postpartum psikoz olarak üç ana bölümde incelemek gerekmektedir.

Postpartum hüzün yeni annelerin %50-80’inde görülürken, ağlama nöbetleri, sinirlilik, duygu durumunda hızlı değişkenlik, anksiyete, konsantrasyon güçlüğü, bitkinlik ve uykusuzlukla karakterize bir tablodur. Genellikle doğumdan sonraki ilk günlerde ortaya çıkan ve ilaç tedavisi gerektirmeksizin 7-10 gün içerisinde kendiliğinden iyileşebilen bir durumdur.

Postpartum psikoz doğum sonrası kadınlarda %0.1-0.2 görülmektedir. Hastalar genellikle manik belirtiler gösterir. Halüsinasyonlar, ajitasyon, huzursuzluk, öfori, şiddetli ve duygu durumunda hızlı değişiklikler, ağlama nöbetleri, uyku bozuklukları, bebek hakkında obsesif düşünceler gibi durumlarla kendini gösterir. Hastaneye yatırılması gerekmektedir.

Postpartum bozukluklardan üçüncüsü ve tedavi edilmesi anne, bebek ve aile sağlığı açısından oldukça önemli olan psikiyatrik bozukluk Postpartum depresyondur.

ilaçların gerek gebelikte kullanmanın risklerinden dolayı ve gerekse sık yaşanan olası yan etkilerinden dolayı, psikoterapiler gebelik sırasında ve daha sonrasında ortaya çıkan depresyonun -özellikle kronik depresyon, intihar girişimleri olmayan hastalar hafif/orta şiddette depresyonun tedavisi için ilk seçenek gibi gözükmektedir. Özellikle son zamanlarda etkinliği kanıtlanmış, kısa süreli psikoterapilerin uygulanması hızla artmaktadır. Kişilerarası psikoterapi (interpersonel therapy) ve bilişsel davranışçı terapi (cognitive behavioral therapy), hafif-orta şiddette depresyon için etkinliği kanıtlanmış tedavi yaklaşımlarıdır. Yine EMDR terapisi, hipnoterapi gibi terapi yöntemleri ile de ciddi sonuçlar alınmaktadır.

Postpartum Depresyon Tedavisi

Doğum sonrası depresyon, anne – bebek etkileşiminde bozulmaya, bebek bakımında aksamaya neden olduğundan Postpartum depresyonda anne ve bebek bağı ciddi bir şekilde bozulur. Depresif anneler bebekle emosyonel bağ kurmada güçlük çeker, anneler bunu fark edince suçluluk duygusuyla hareket ederler. Postpartum dönemde görülen depresyona sadece anne için değil bebek ve tüm aile için olumsuz sonuçları olacağından özel bir yaklaşım gerekir.

PPD tanı ölçütlerini karşılayan hastalara tedavi başlanmalıdır. Postpartum depresyonun tedavisi sadece anne sağlığı için değil bebek sağlığı açısından da oldukça önemlidir. Bununla birlikte depresyon tedavisinin amacı depresyon belirtilerinin giderilmesidir. Tedavi kararı belirtilerin ağırlığı ve hastanın durumuna göre değişkenlik gösterir.

Hafif-Orta Depresyon Tedavisi

Hafif-orta depresyonda hem yan etkisinin olmaması hem de daha kalıcı sonuç verdiği için ilk tercih psikoterapidir. Kontrollü çalışmalarda kognitif- davranışsal terapi ve kişiler arası terapinin, her ikisinin de PPD belirtilerinde azalma sağladığı gösterilmiştir. Psikoterapiyi tercih etmeyen hastalarda ya da psikoterapinin olmadığı bölgelerde danışmanlık da kısa süreli fayda sağlayabilir.

Psikoterapi ya da danışmanlık hasta için uygun değilse ya da belirtileri ağırlaşıyorsa, ilaç tedavisi diğer bir tercihtir. Bu öneriler anne emzirsin ya da emzirmesin, hafif-orta depresyon belirtileri olan anneler içindir.

Orta-Ağır Depresyon Tedavisi

Kadın bebeğe anne sütü vermiyor ise sadece antidepresan tedavi veya ek olarak psikoterapi önerilir. Genel olarak hafif depresyonun ağırlaşması ya da orta depresyonun tek başına psikoterapiye yanıt vermemesi ile bu tedaviye geçilir. Daha önce antidepresan tedavi almış hastalarda da tedavi bu durum göz önünde bulundurularak planlanır.

KAYNAKÇA

Amerikan Psikiyatri Birliği Tanı ölçütleri El kitabı (DSM-5), Çeviren Ertuğrul Köroğlu 2014.

Sema SUYER, Postpartum depresyon ve Emzirme Davranışına Etkisi 2011

Elif Akkaş Yılmaz, Doğum Sonrası Depresyon ve İlişkili Etmenler 2013

Ümran KOLUKIRIK, Postpartum Depresyon Belirtisini Etkileyen Etmenler Ve Postpartum Depresyon Belirtisinin Emzirme İle İlişkisi 2016



Bir cevap yazın